-
1 selling area
satis yeri -
2 selling space
satis yeri -
3 débit
In m1 d'eau verdi2 des paroles konuşma hızı3 magasin satış yeri◊un débit de tabac / de boissons — içki satış yeri
IIn mdette borç [boɾʧ] -
4 точка
I ж, врз1) noktaбе́лые то́чки по си́нему по́лю — mavi zemin üzerine beyaz noktalar
обозна́чить что-л. то́чкой на ка́рте — bir yeri harita üzerinde bir nokta ile göstermek
две то́чки (двоеточие) — iki nokta
то́чка с запято́й — noktalı virgül
то́чка опо́ры — физ. dayanma noktası
то́чка кипе́ния — kaynama noktası
то́чка плавле́ния — erime noktası
са́мая высо́кая то́чка горы́ — dağın en yüksek noktası
торго́вая то́чка — satış yeri
2) → сказ., разг. vesselam, yeter; paydosне пойду́ и то́чка! — gitmeyeceğim, vesselam!
••то́чка зре́ния — açı, görüş / bakış açısı
то́чка в то́чку — noktası noktasına
попа́сть в (са́мую) то́чку (угадать) — üstüne basmak
II жсмотре́ть в одну́ то́чку — gözlerini bir yere dikmek
1) ( точение) bileme2) ( на токарном станке) tornalama -
5 outlet
n. priz, fiş, çıkış, yol, ağız, açılma fırsatı, pazar, satış yeri* * *1. çıkım 2. çıkış 3. fiş* * *(a way or passage outwards or for releasing: That pipe is an outlet from the main tank; an outlet for his energy.) çıkış yeri, delik -
6 Laden
-
7 касса
kasa* * *ж1) gişe; kasa ( в магазине); vezne ( в учреждении)2) в соч.биле́тная ка́сса — bilet gişesi
театра́льная ка́сса — bilet satış yeri
3) ( кассовый аппарат) (yazar) kasa4) ( учреждение) sandık (-ğı)сберега́тельная ка́сса — tasarruf sandığı
5) ( деньги) kasa (mevcudu)6) полигр. kasa••ка́сса взаимопо́мощи — yardımlaşma sandığı
-
8 food centre, food stall
(a place where, a stall at which, food can be bought.) yiyecek satış yeri -
9 pitch
n. zift, derece, aşama, basamak, perde (ses), vida adımı, eğim, yokuş (uçak), testere dişi, alan, saha, tezgâh, işportacı tezgâhı, göz boyama————————v. ziftlemek, zift kaplamak, atmak, çakmak, kurmak, yerleştirmek, yüklemek, akort etmek, perdesini ayarlamak (ses), taş döşemek (yol), sunmak (mal), düşmek, yalpalamak, sendelemek, eğimli olmak, kur yapmak, sokaklarda satmak* * *1. alçalma yükselme açısı (n.) 2. fırlat (v.) 3. derece (n.)* * *I 1. [pi ] verb1) (to set up (a tent or camp): They pitched their tent in the field.) kurmak2) (to throw: He pitched the stone into the river.) atmak, fırlatmak3) (to (cause to) fall heavily: He pitched forward.) birden hızla düşmek4) ((of a ship) to rise and fall violently: The boat pitched up and down on the rough sea.) yalpalamak, baş kıç vurmak5) (to set (a note or tune) at a particular level: He pitched the tune too high for my voice.) belirli bir perdeye akort etmek2. noun1) (the field or ground for certain games: a cricket-pitch; a football pitch.) alan, saha2) (the degree of highness or lowness of a musical note, voice etc.) ses perdesi3) (an extreme point or intensity: His anger reached such a pitch that he hit her.) en yüksek düzey4) (the part of a street etc where a street-seller or entertainer works: He has a pitch on the High Street.) satış yeri5) (the act of pitching or throwing or the distance something is pitched: That was a long pitch.) atma fırlatma6) ((of a ship) the act of pitching.) yalpalama, baş kıç vurma•- - pitched- pitcher
- pitched battle
- pitchfork II [pi ] noun(a thick black substance obtained from tar: as black as pitch.) simsiyah; zifirî karanlık; zift türevi -
10 showroom
n. satış yeri, sergi salonu, showroom, gösteri salonu* * *noun (a room where objects for sale etc are displayed for people to see: a car showroom.) teşhir salonu -
11 staple
adj. temel, başlıca, ana, esas, piyasada tutulmuş, yerleşmiş————————n. esas, tel zımba, zımba, raptiye, çatal çivi, başlıca mahsül, kapı sürgü, esas ürün, hammadde, lif, iplikçik, elyaf, başlıca öğe, satış yeri, pazar————————v. zımbalamak, raptiyelemek, çatal çivi ile tutturmak, liflerine göre ayırmak, sınıflamak (yün vb.)* * *1. tel ile tuttur (v.) 2. raptiye (n.)* * *['steipl] I noun1) (a chief product of trade or industry.) başlıca ürün2) (a chief or main item (of diet etc).) temel besin maddesiII 1. noun1) (a U-shaped type of nail.) çatal çivi2) (a U-shaped piece of wire that is driven through sheets of paper etc to fasten them together.) zımba teli2. verb(to fasten or attach (paper etc) with staples.) zımbalamak- stapler -
12 warehouse
n. toptan satış yeri, depo, ambar, büyük mağaza, antrepo, ardiye————————v. depolamak, ambarda saklamak* * *1. ambar 2. depoya koy (v.) 3. depo (n.)* * *noun (a building in which goods are stored: a furniture warehouse.) depo, ambar -
13 salesroom
n. satış yeri, açık artırma salonu -
14 scrap yard
n. hurda satış yeri -
15 salesroom
n. satış yeri, açık artırma salonu -
16 scrap yard
n. hurda satış yeri -
17 Bude
Bude f <Bude; Buden> (Verkaufsbude) kulübe, auf Jahrmarkt usw baraka, satış yeri/standı; fam pansiyon, küçük oda;fam Leben in die Bude bringen -e canlılık getirmek -
18 بازار
-
19 سوق
Iسَوْق1. taşımacılıkAnlamı: nakliyecilik2. güdümAnlamı: yönetmek işi, idare3. sevkAnlamı: gönderme4. taşımaAnlamı: taşımak işi5. taşımakIIسُوق1. pazar2. piyasa3. çarşıAnlamı: alış veriş merkezi -
20 cooperative shop
kooperatif satis yeri
- 1
- 2
См. также в других словарях:
satış yeri — is. Bir malın satıldığı yer … Çağatay Osmanlı Sözlük
satış — is., tic. Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım Satış işinin güçlüğünü orada iyice öğrendim. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler satış… … Çağatay Osmanlı Sözlük
satış belgesi — is., tic. Kredi kartı ile satın alınan mal veya hizmet karşılığında bankanın yetki verdiği iş yeri tarafından düzenlenen, satın alanca imzalanan, ödeme taahhüdünü gösteren belge, slip … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
okul kooperatifi — is. Okulda öğrencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. gereksinimlerini karşılayan kuruluş ve satış yeri … Çağatay Osmanlı Sözlük
süpermarket — is., İng. supermarket Her türlü tüketim malının, özellikle yiyecek maddelerinin ve mutfak gereçlerinin alıcılarca seçilip satın alınabildiği büyük satış yeri, büyük mağaza … Çağatay Osmanlı Sözlük
büfe — vitrin, küçük satış yeri … Beypazari ağzindan sözcükler
bayi — bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri … Hukuk Sözlüğü
əl — is. 1. Qolun biləkdən dırnaqlara qədər olan hissəsi. Əli ilə tutmaq. Sağ əl. Əllərini yumaq. Əlini çiyninə qoymaq. Əli ilə sığallamaq. Əli ilə götürmək. İnsan işlərinin çoxunu əlləri ilə görür. – Tək əldən səs çıxmaz. (Ata. sözü). Əfsus ki,… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
dükkân — is., Ar. dukkān 1) Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer Orada bir keresteci dükkânı açmış. Y. K. Beyatlı 2) mec. Görevli olarak çalışılan yer, iş yeri Bir gece oyuncular, dükkânı, tezgâhı toplayıp kasabadan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
merkez — is., Ar. merkez 1) Bir bölgenin veya kuruluşun yönetim yeri 2) Bir işin öğretildiği yer Er eğitim merkezi. 3) Bir işin yoğun olarak yapıldığı yer İki harp esnasında, burası kolay kazançların, vurgunculuğun en işlek merkezlerinden biriydi. Y. K.… … Çağatay Osmanlı Sözlük